27 Eylül 2010 Pazartesi

the one you love


sigarayla insanın ilişkisi ne garip. kabullenilmiş ve zevk alınan bağımlılık. sadece madde bağımlılığı değil aslında olay, kendine zarar veriyor olmanın bilinci de ayrı bir zevk unsuru aslında bazı insanlar için. üstüne sigarayla verilen alt mesajı, erotizmi de koyun...

ben küçükken annemle babam sigara içerlerdi, çok sinirlenir teker teker kırardım sigaraları. şimdi düşününce ne sinir bozucuymuşum. sonra ilkokul üçte, arkadaşımın evinde bir karton sigarayı teker teker yakıp, hepsinden birer nefes çekip söndürdüğümüz bir zaman olmuştu. başka arkadaşlarımız tarafından da hoop annemlere uçurulmuştu olay. çok iyi idare ettiler olayı; ne kızdılar, ne arkadaşım gibi dayak yedim. zaten yeterince utanmıştım, bikaç kere daha balkonda tek nefes çektiğim sigara nöbetlerinden sonra her çocukluk oyunu gibi unutup gittim.

zaten sigaranın tadı hep çok acı gelmiştir bana, belki ilk nefes iyidir de sonrasında boğazda bıraktığı o kekremsi his... sonraları, üniversitedeyken, kantinde karanfil kokulu sigaralar içen insanlar olduğunu keşfettim. bayılırım karanfile. baktım arkadaşlarımın hepsi djarum black içiyormuş. pahalı da ha, o zamanlar altı milyon muydu ne paketi, öğrenci harçlığınla almaya kıyamazsın. birisi alınca ondan otlanırdı herkes o yüzden. uzun süre cesaret bile edemedim denemeye, biliyorum başlarsam bırakamam. ama öyle bir arzu nesnesi yaratmış ki adamlar! şekerli filtresi, karanfil kokusu, siyahlığı, yanarken çıkardığı çıtırtı... filtresinin tadına bakmakla yetinemedim tabii bir süre sonra, denedim. hiç paket almaya vardırmadım işi ama arkadaşlarım içerken ara sıra ben de içtim. üstüste en fazla içtiğim sayı 2-3tür herhalde, onda da, djarum'un içinde allah bilir daha neler olduğu için bünyeme ağır geldi tabii, gecenin bi saati ateşlendim, mide bulantılarıyla sabahı zor ettim. bi daha da o kadar içmedim. hiç paket almamanın yararı, hiç düzenli bir içici olmadım. ayda bir belki içiyordum o zamanlar, şimdi de üç ayda bir anca içiyorumdur. sosyal içici diye buna diyorlar sanırım, bazen öyle bir modda oluyorsun ki canın çok istiyor, ama o istek orada kalıyor.

keyif verici maddelere karşı değilim açıkçası, bağımlı olunmadığı sürece tabii. bunun sebebi insanların deneyimlemelere açık olmasını savunduğumdan da olabilir, aslında bazı şeylerin kültürel farktan kaynaklandığını ve bir kültürün aşağıladını diğer bir kültürün yüceltebileceğini bildiğimden de. marijuana lafı geçince ortalığı ayağa kaldırabilecek adamlar maraş otu içer mesela türkiye'de. ot içilen ortamlar gayet doğal öğrenci ortamları burada ama hiç denemedim. biraz korku da var işin içinde esasen, alerjik bünyemin ne tepki göstereceğini bilmiyorum.

neyse, aslında ben bunların hepsini şunun için söyledim. ben bile arada sırada içsem de, düzenli sigara içen insanlar çok irite ediyor beni. onlardaki o bağımlılığı görmek, 'istersem bırakırım ama bırakmıyorum' şeklinde ertelemelerini dinlemek, sürekli sigara kokan ellerine, saçlarına, kıyafetlerine tanıklık etmek... ileride illa ki sağlık problemlerine yol açacağını bile bile içmeye devam etmelerini izlemek. benim için bir erkekle evlenip evlenmemeye karar vermeyi bile etkileyen bir şey sigara tiryakiliği. kendine karşı sorumluluğunu değil çocuklarına karşı sorumluluğunu düşünüyor insan bir noktadan sonra.

yine de birbirlerinin nefesinden sigara dumanı çeken iki insanın görüntüsü kadar kışkırtıcı bir imge yok şu hayatta.

ah bilinçaltı, sen nelere kadirsin.


---


12 Eylül 2010 Pazar

bir 12 eylül daha

benim bu referandumdan anladığım şey türkiye'nin pekala da kutuplaştığı. sonuçlardan sonra bile birbirlerine 'gerizekalı' vs 'ezik' diye bok atmaktan kaçınmayan bir kitlenin olduğu. demokrasi anlayışımızın 'herkese demokrasi' değil de 'sana bana demokrasi' olduğu. kendimizi elit sanıp halktan uzaklaştırdığımız, aslında pekala herkesi 'öteki'leştirdiğimiz. türkiye gerçeklerinden uzaklaştığımız, üstüne bir de marifetmiş gibi kaçmayı seçtiğimiz. vergilerin peşkeş çekilmesine ses çıkarmayıp, iş götürmeyip, aş götürmeyip sonra 'niye böyle oldu yaa' diye ağladığımız.

bundan sonrası umarım eşitlikçi ve özgür, insanı temel alan bir ülkeye doğru olur. kafamızı kumdan çıkarma zamanı gelmiş de geçiyor.

referandumun bilimsel bir analizi için: