27 Ocak 2010 Çarşamba

bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik

ilk göz ağrımdı buz pateni, bisiklet sürmekten bile daha çok zevk aldığım şeydi. bisiklet sürmek baharları çiçek kokusunu, yazları güneşi içe çekmek, rüzgarı yüzünde hissetmek demekse; buz pateni de saf tutku ve hız demekti. ve tabii estetikle adrenalin.

nerede adrenalin ve hız diye sorarsanız, tam ayağınızın altında derim. zeminin ayaklarımın altından kayıp gitmesi, hızı herhangi bir tekerlek üzerinde değil, bedenimde hissetmek, gittikçe hızlanırken vücudumu kırıp yön vermek...

hangi arada unutmuşum, hangi gündelik dertlere düşüp de vazgeçmişim bilmiyorum ama yaklaşık üç senedir buz pateni yapmıyordum. hey gidi günler, vakti zamanında cross da atardık spin de. uzun ısrarlarım sonucu sağolsun volkan buz pateni pisti buldu, gününü ayarladı, pazar sabahı bizi önce kahvaltıya misafir etti sonra da buz patenine gittik. bende bir sevinç bir içi içine sığamama! önce titrek bacaklarımı açmam gerekti tabi, o kalabalıkta zor olsa da yavaş yavaş hızlandım. ortalık 4-5 yaşlarında velet kaynıyordu, onlar kızaklı penguenlere tutunmuş kaymaya çalışıyorlarken sağımı solumu önümü ve arkamı sürekli kollamam gerekiyordu. seansın bitmesine az kala 'yaa 5 dakika daha' diyen çocuklar gibiydim, yorulsam da pissten çıkmak istemedim. düşündükçe hala içim mutlulukla doluyor, ne çok özlemişim!


biz pazar günü her şey dahil 8 €'ya mutluluk satın aldık. bundan sonra 2-3 haftada bir gidicem, kendime söz verdim. hazır evgeni plushenko da buz patenine dönmüşken, ben neden dönmeyeyim :)

favori buz dansçılarım marina anissina- gwendal peizerat

23 Ocak 2010 Cumartesi

öğğğhh


üstteki fotoğrafta açıkça görüldüğü üzere, kadın boynunda ölü bir tilki taşıyor, kafası ve ayaklarıyla birlikte! kürk böyle gözümüze gözümüze sokulduğu zaman tiksiniyoruz ondan, ancak kimilerimiz için montlarda yaka ya da kol detayı olarak kullanılabilir bir şey kürk. etol kürk mesela, çoğu kadın için arzu nesnesi olabilir. insan kanı bulaşan pırlantalarda olduğu gibi, kürk meselesinde de refah düzeyini göstermek, herkesin sahip olamadığı bir şeye sahip olmak, kendisini pahalı bir nesneyle özdeşleştirip ego tatmin etmek amaç. söylemeye gerek var mı bilmiyorum, ceset taşıyorsunuz üzerinizde!

mesela ugg botlarla ilgili şöyle bişey okumuştum, tüylerimi diken diken etti:

imal edilirken o koyunların kuzuların neler çektiğini bilip de hala giymeye devam edenlere yazıklar olsun. deriye zarar gelmesin diye kuzuyu (o küçücük, körpecik, dünyalar tatlısı kuzuyu) götünden ve gözlerinden matkapla delerek öldürüyorlar, çünkü diğer türlü derisine zarar geliyor. ama öldürmeden önce yününü almaları gerekiyor, çünkü öldükten sonra yün mundar olduğundan ayakkabı sektöründe kullanılamıyor, en fazla terlik oluyor. yünlerini de kırpmıyorlar, cımbızla tek tek alıyorlar, o kadar yün, düşünün! onun için pahallı zaten.

insan kendini günlük koşuşturmacaya kaptırıp bilinçlenmeyi ve bilinçlendirmeyi unutuyor, ancak benim insana atfedebildiğim bir özellik varsa o da sorumluluk sahibi olmaktır. zenginlerin fakirlere, aydınların cahillere karşı bir sorumluluğu var işte.
sorumluluk sahibi organizasyonlardan biri:
international fund for animal welfare

ha ben mesela hayvan haklarını insan haklarından üstün tutmam açıkça, laboratuarda deney hayvanı kullanan güruhtanım, ancak keyfi olarak zarar vermek ve eziyet çektirmek işin bambaşka bir boyutu.
laboratuar hayvanlarına nasıl muamele edilmesi gerektiğini de ileride konuşuruz.

18 Ocak 2010 Pazartesi

the boy paradox


hayatımın erkeği diye bir bilog var, pek letafetli, pek eğlenceli. erkeklere harcadığı vakti ilme yatırsa mutfak aletleriyle atomu parçalayacağını iddia ediyor; ey okur her kadın için geçerli değil mi bu?

sözlükte de hali hazırda üstünde epeyce kafa yorulmuş bi konu var: hatunların efendi adam yerine piç tercihi. ben de bilime harcayacağım vaktin bir kısmını bu konu üzerinde değerlendireceğim:)
*yazar burada piç kelimesini 'çapkın, ortam çoçuğu ve güvenilmez' anlamında kullanıyor, iş bu yazıda da öyle kullanılacaktır. (mersin'de çok kullanırdık piç lafını ama ankara'da kullanan görmedim)
bir kere terminolojide hata var. kadınlar piç adamları değil, piç adamların o kadar insandan sonra durulup sadece kendilerini sevebilme ihtimalini severler. hepimiz behlül'ünü bekleyen nihal gibiyiz aslında. o yakışıklı, şeytan tüyüne sahip adamın bizi seçebileceğine inanmak istiyoruz. bir diğer mevzu da, behlül dururken beşir'e kim bakar tabii. düz adamı kim ne yapsın, heyecan istiyoruz!

piç adam, olur da bir ilişki içerisinde bulursa kendini, izleyeceği iki yol var, ikisinin sonu da terkedilmeye çıkıyor.

eğer erkek, 'artık ciddi bir ilişkim var, elimi ayağımı çekiyorum bu piyasadan' derse, zamanla dışarı çıkmayan, gittikçe kilo alan, sürekli mızmızlanan bir 'ev erkeğine' dönüşüyor, sıkıcı oluyor, içimizi bayıyor biz de kendisini sepetliyoruz. neden dışarı çıkmıyor? çünkü fark ediyor ki ortamlara akıp hatun kaldırmaktan başka uğraşı, öyle ortamlarda beraber takıldığı piç arkadaşlarından başka arkadaşı yokmuş.

diğer bir seçenekse onbeşbin kızla beraber olmaya devam edip; ev yemeği, huzur, saygınlık ve çocuk ihtiyacını göz önündeki ilişkisiyle karşılamaktır. ee her behlül'ün bir de bihter'i var. benim böyle her yola gelir bir arkadaşım var, sevgilisini aldattığı kızın evinde başka bir kıza mesaj çektiği rivayet edilir :) bu yola başkoyan erkek, durumunun aslında ortada olduğunu, yalnız kızın bir umut 'belki yola gelir' diye beklediğini bilmeli, netekim yola gelmezse ilişkinin süresi sabrın sonuyla doğru orantılı.

aslında belli bir durgunluk seviyesine gelene kadar piç adamla olan ilişkinin süresi efendi adamla olan ilişkinin süresiyle aynı. ikisi de bir süre sonra sıkıcı, 'ama sen beni sevmiyosooon' hallere dönüşüyor. geriye aynı soru kalıyor: 'peki kim lan bu hayatımın erkeği?'

---

efendi adam yerine piç tercih eden hatunlar için gelsin:
Alexander Skarsgård aka Eric Northman


bi de içimden geldi: bad things

17 Ocak 2010 Pazar

hey lyla!


kadınların bende kontenjanı var. aşk acısı çeken, hüzünlenen, iki kadeh atıp keyiflenen, sarhoş olup oradan oraya zıplayan, sevdiği yanında olunca gözleri parlayan kadınlar.
erkekler öyle değil mesela. hadi gönlüm acı çeken hiç bir insana dayanamaz ama, erkekler potansiyel 'domuz' kategorisinde benim için. pişmanlık içerisinde acı mı çekiyor? çeksin domuz!
halbuki kadınlar, hem birbirlerinin gözünü oyarlar, hem de hiç beklemediğin anda derdine ortak olurlar. kadın olduğumdan belki, ortak bir dilimiz var işte. erkeklerin de vardır, ben bilmem.
bildiğim şudur; gözünde ışıltı olan kadını alır, kalbimin bir köşesine koyarım.
gerçi gözünde ışıltı olan herkes kalbin bir köşesine koyulmaya değer ya...
yine de, kadınlar bende torpilli!