14 Mart 2013 Perşembe

yurtdışında yaşamak

birbirinden bağımsız iki kişilik, birbirinden bağımsız iki hayat yaşar hale gelir insan bi yerden sonra. anılarınız, bahsetmeye kalkınca 'aş bunları yaa' diye nitelendirilir, ya da nasıl olsa anlamazlar diye konuşamazsınız. parçalanır teğellemeye çalışır tutturamazsınız. geride bıraktıklarınızı yaşadığınız hayata bir türlü entegre edemezsiniz. bazen hayal gibi gelir arkanızda bıraktığınız şeyler, telefonda birer sese indirgenir. ananeniz hastalandığında da yanında olamazsınız, en yakın arkadaşınız nişanlandığında da. hayat, geçici olduğu bilinen insanlarla paylaşılan bir şeydir artık, ne de olsa geçmişinizde dostum dediğiniz insanların geçtiğini görmüşsünüzdür. giden siz olunca unutanın da siz olacağınız varsayılır, oysa ki unutulan, ve hatta türkiye'ye dönüşlerde yüzüne bile bakılmayan olursunuz. sözler verilir ama siz gidince insanlar da sizden gider. 

biraz dengesiz yaşamaktır, bunlar akla gelince ağlamak, sonra arkadaşlarla dışarı çıkıp hepsini unutmak.

sıkma

bir mersinli olarak, sıkmayı insalara anlatmakta güçlük çektim hep. bana göre dürüm şeklinde olan şey sıkma, ama ankara'da sıkma de de gör bakayım üzerine çevrilen boş bakışları. sıkma almak istediğimde ne söyleyeceğimi öğrenemedim hiç, bazlama diyorum, ı-ıh o başka bişey, dürüm diyorum etli bişeyler anlaşılıyor, en yakın kelime gözleme sanırım, o da ağzıma yakışmıyor bir türlü. hem gözlemeyi hazır yufkayla yapıyorlar, içinde de tatsız bir çökelek. 

yazlık sahillerinde teyzeler bi bacaklarını kırıp bi bacaklarını sıkmayı pişirdikleri tandırın yanına uzatıp yaparlar bunu; denizden çıkar acıkır alırsın, gözün teyzenin çatlamış, yol yol olmuş topuğuna ilişir, tereddüt edersin bi saniye, sonra mideye indirirsin. tabi en güzeli anne sıkmasıdır, anne açar sen pişirirsin tavada. sen çok pişmiş seversin anne kızar 'çok pişirme sertleşiyor kuruyor, aman öf yakmışsın yine' diye. patatesli olanı bence 'karbonhidrat içinde karbonhidrat' ama her türlü gideri var sıkmanın. ha bi de fanta bunun yanında pek gitmiyor, o hamur ağızda acı bir tada dönüşüyor nedense; ayran güzeldir, şalgam candır.

bir de açık ekmek meselesi var, incecik yapılan, kuru saklanıp ıslatılarak yenilen ama ona girmiyorum hiç. *

hd

fotoğraflardaki kalede, köprüde, neckarwiesede şimdi heidelberg. hani bir rüyadan uyanır ve geri uyursanız rüyaya devam edeceğinizi sanırsınız, ama önceki rüyanızı da unutursunuz ya, öyle bir hal şimdi üzerimdeki. üzerinden bu kadar zaman geçti mi, hayal miydi, gerçek olamayacak kadar güzel miydi; aklım bana oyunlar oynuyor sürekli. ben şimdi ikinci uykusundan uyanmış, rüya görüp görmediğinden bile emin olamayan biriyim.*

jozin z bazin

jozin from the bog

1. i drive skoda 100 to camp here on orawa
so i hurry, take a risk - go through morawa
the monster lives there, comes out of the bog
eats mostly prague citizen, its name is jozin (joseph)

chorus: jozin from the bog creeps through swamp
jozin from the bog closes to the village
jozin from the bog edges its teeth
jozin from the bog bites, strangles
to defend jozin from the bog,
who could imagine, only works a plane with manure (white powder)

2. i was driving through the village on road to vizowice
the village mayor greeted me,
said to me during drinking sliwowica (diy plum vodka)
the one who will bring jozin dead or alive
gets my daughter and a half of national agrarian farm

chorus: jozin from the bog creeps through swamp
jozin from the bog closes to the village
jozin from the bog edges its teeth
jozin from the bog bites, strangles
to defend jozin from the bog,
who could imagine, only works a plane with manure (white powder)

3. i said: 'give me a plane and powder, mayor,
i'll bring you jozin, i see no trouble about that',
mayor helped me, in the morning i went up in the sky
the powder from the plane prettily fell on jozin.

chorus:jozin from bogs is already in one piece white,
jozin from bogs is escaping from bogs,
jozin from bogs got to stone,
jozin from bogs, here is already his end!
i laid jozin my hands on,
i am already holding him,
good every money,
i will sell him to the zoo. *

http://www.youtube.com/watch?v=S3tG1X5ewAg

x inactivation

x-inactivation is a process by which one of the two copies of the x chromosome present in female mammals is inactivated. the inactive x chromosome is silenced by packaging into transcriptionally inactive heterochromatin. x-inactivation occurs so that the female, with two x chromosomes, does not have twice as many x chromosome gene products as the male, which only possess a single copy of the x chromosome.

erkek ve kadındaki x kromozomunda taşınan genlerin dozunun eşitlenmesi için, kadındaki kopyalardan birinin random olarak susturulmasıdır. bu susturulma, kromozomdaki genlerin aktif olmayan heterokromatin halinde paketlenmesiyle olur. bu susturulmada metillemenin de görevi vardır.

leyla gencer

doğduğumuz yere mi aitizdir hep? kesinlikle öyle mi? sen şarkı söylemek istiyorsan mesela, başka dillerde söylemek istiyorsan, niyeyse diyelim ki canın söyle çekmiş, evin neresidir o zaman?
şarkı söylemeden de yapamayacaksın diyelim ki... diyelim ki şarkı söylemediğinde boğulacak gibisin... ait olmakla boğulmak arasında kalmışsın... mesela. ne yapacaksın o zaman? evini taşıyacaksın. evin de öyle alınıp taşınamaz. derleyip toplayıp, küçük bir çıkın yapıp kalbine koyacaksın.
derlenip toplanıp gideceksin. şarkılarını söyleyeceksin. çünkü başka çaren yok. ama sonra şarkılardan önce bitiyor hayat. hep öyle olur. kalbinin içindeki çıkın çıtırdayarak açılacak. döndüğün ev bileceksin ki artık o senin bıraktığın ev olmayacak. evin kalbinin içindeki çıkında dertop olmuş eve hiç benzemeyecek. 

o zaman diyeceksin ki işte ‘küllerimi dökün evime, evimin sularına’. dünyanın en güzel şarkılarını söylemişsin, perde inmiş. küllerin evine gelecek, sulara dökülecek. balıklar belki o gece sessizce şarkı söylemeyi öğrenecek. ertesi gün tülümsü bir buğu olacak boğaz’ın üzerinde.

zeki müren

ne zaman türk sanat müziği yorumcusuyum deyip güzelim parçaları ya arabeske ya da türküye kaçan formatta söyleyemeyen birilerine rastlasam, ah edip özlemle andığım insandır. bu kadar içten, bu kadar bayağılıktan uzak, gönül teline dokunarak ve billur gibi bir sesle yorumlanamaz bir daha o şarkılar. 

bazıları türk sanat müziği sevmem der, bence arabeskle aynı kefeye koyarak. ben de diyorum ki zeki müren'den bir parça dinleyip de türk sanat müziğini hala sevememiş olan insan değildir. çünkü ne ah bu şarkıların gözü kör olsun ne şimdi uzaklardasında ağlayabilecek kadar gönül yarası vardır, ne de titreyen kollarıma usulca sokul yeter diyebileceği biri.

biz yaralı insanlara kalansa biraz gözyaşıyla bir kaç zeki müren parçası...

(bkz: silemezler gönlümden ne aşkını ne seni)

sormanın sonunda derin bir nefes vermiş, sanki kendi hikayesini anlatmış gibi.

mio fratello e figlio unico

60'lar italya'sını, siyasetini ve ideolojik çatışmalarını kahramanların insan olduğunu, ve içimizden birileri olabileceğini unutmadan anlatan güzel yapım. bizdeki ve amerika menşeili örnekleri gibi bir tarafı yüceltip diğer tarafı yerin dibine batırmadan; hata yapabilen ve bu hataları düzeltmeyi de bilen iki kardeşin üzerinden anlatmış hikayesini. samimi, sıcak, herkes bir ağızdan konuşuken ''ahahaa bunlar türk gibiler lan'' denilen, eğlenceli ve aynı zamanda hüzünlü.

kapıları günümüzdekinin tersi yönüne açılan otomobiller çok hoş bir ayrıntı.

göğüs kafesindeki kaybolmayan boşluk hissi

boşluktan çok ağırlık gibidir; nefes aldırmaz, uyutmaz, bazen dersi bazen yanınızdaki kişinin konuşmasını dinletmez. durup dururken gözlerinizin dolmasına ya da fark etmeden ''off'' çekmenize sebebiyet verir. gidenin bıraktığı boşluktur, yeri bir türlü dolmaz.

glukoz 6 fosfat izomeraz

aynı anlamda kullanılan terimler: phosphoglucose isomerasephosphohexose isomeraseamfneuroleukin *, olup glikolizdeglukoz-6-fosfatı fruktoz-6-fosfata dönüştüren enzimdir. aynı zamanda glukoz-6-fosfatın anomerlenmesinde görev alır. ayrıca anladığım kadarıyla embryo implantasyonunda kullanılıyormuş.

eksikliğinde anemi görülürken, lösemide mutant olarak bulunur.

ayrıca sayesinde biyokimya dersinden hiçbişey hatırlamadığımı anladım.

scientific edit: http://www.pnas.org/...ract&titlefield=lemhwcomptitle

sweeney todd the demon barber of fleet street

müzikal olduğunu bilmeden gidince ilk yarım saat çekilmiyor, bir de tim burtondan daha nükteli ve zekice bir korku bekliyordum ben, halbuki foşur foşur kan aktı. yıllardır gazetelerin 3. sayfasını okumayan, haber izleyemeyen biri olarak vahşet görüntülerine direncimin kalmadığını anlamış oldum.

--- spoiler ---

insanların boğazı kesilirken çıkan sesler hala kulağımda çınlıyor.

--- spoiler ---

alan rickman gözleriyle ve dudak kıvrımlarıyla harikalar yaratmıştır yine.

--- spoiler ---

akıl hastanesinde delileri brunette , kızıl ve kumral diye ayırma fikri çok hoşuma gitti nedense.

--- spoiler ---

göksun

maraş'ın ilçesi olmasına rağmen arasında 110 km olduğu için alakası olmayan, insanların maraşlı olduğumu düşünmelerini istemediğim için çoğu zaman uzuun uzun açıklama yaparak söylediğim, bir çok çerkes köyünü barındıran, bu yüzden de her cuma/cumartesi ''kuzutepe'de düğün varmış önce oraya gideriz oradan mehmetbey'e geçeriz'' diyaloglarının yaşanabildiği; her düğünün ancak ilk bir kaç saatine teşrif edebilip sonra kuzenler (bkz: nalmes) tarafından satıldığımız, herkesin mutlaka çook uzaktan akraba olduğu, akraba olmasalar da akraba gibi ağırlandığı,kabardeyliğin son kalelerinden biri. ve ne mutlu ki kapıları her daim açık evler barındırmakta.

benim içinse anlamı çok daha derinlerde saklı olan, mutlu çocukluğumu, hüzünlü ilkgençliğimi sarıp sarmalayan yer. köküm olmasa da köklerimin toprağa karıştığı, yeniden yeşerip solduğu; adını her anışımda taze bir bahar havası soluyormuş gibi gelen, yıllardır gidemediğim ikinci evim.

invitrogen

biyolojik bilimlerle ilgili araştırmalarda kullanılan materyal ve kimyasalları üreten şirket. sitesinde şöyle açıklamışlar kendisini:

invitrogen corporation (nasdaq:ivgn) provides products and services that support academic and government research institutions and pharmaceutical and biotech companies worldwide in their efforts to improve the human condition. the company provides essential life science technologies for disease research, drug discovery and commercial bio-production and its products can be found in nearly every major laboratory in the world. invitrogen’s product family includes many of the most widely recognized names in the industry, including molecular probes, gibco, and dynal biotech. founded in 1987, invitrogen is headquartered in carlsbad, california, and conducts business in more than 70 countries around the world.

bizim henüz türkiye'de göremediğimiz, manuel halde yaptığımız pek çok şeyin kitini yaptı adamlar, deney denen şeyiteknisyen oyuncağı haline getirdiler. *

biz bu firmadan en fazla dna ladder sipariş ediyoruz, o da bir ayda geliyor. fakirliğin gözü kör olsun.

dudağımı uçuklatan bir bilgi de sermayelerinin 1.15 milyon dolar olması!

elisa ve phosphoelisa kitleri, stem cell research kimyasalları, 3d cell culture zımbırtıları ve hücre kültürü için sipariş edilebilen hazır hücreleri ilk gözüme çarpanlar.

sözün özü, kendisini severiz, ama sipariş zamanı gelince bol bol da küfrederiz. *

kimsenin devletten hesap sorma hakkı yoktur

''devletler insanlar için olduğu sürece bütün insanların devletten hesap sorma hakkı vardır'' ın insan olamayan bir devlet adamı tarafından söylenmiş karşıt görüşü. yok o devlet insanlar için değil de bir takım bürokratların,imtiyazlı ailelerin cebini doldurmak için varsa; hesap sormasın insanlar zaten, hesap da vermeden daha insancıl bir yönetim edinsinler kendilerine.

hala monarşiyle yönetiliyor bu topraklar sanıyor bazıları! *

mitokondri yaşlanması teorisi

mitokondri yaşlanmasından kast edilen mitokondrinin en başından beri +x yaşında olması değildir. mitokondriler, hücrede kendi dnasını taşıyan nadir organellerden biridir, her dna yapısında olduğu gibi mitokondri dnasında da telomer kısalması yüzünden gen kaybı, ve çeşitli mutajenler yüzünden genlerde işlem bozukluğu görülmektedir. mitokondri yaşlanması mitokondri dnasının bozularak işlevini yerine getirememesi, en önemli olarak da enerji üretememesidir. ancak vücut yaşlanması sadece mitokondri yaşlanmasından ibaret değildir.

bahsi geçen kimyasallar * telomere etki edemezken, hücrenin normal işlemlerini her hangi bir mutasyon, ya da limiting factordenilen kısıtlayıcı kimyasal tehlikesinden bir şekilde korunarak gerçekleştirmesini sağlayabilirler. bu kimyasallar vücutta zaten bulunan ancak zamanla sentezi azalabilen, yediklerimize bağlı olarak miktarları değişebilen, ya da vücutta/ hücrede kullanım verimliliği azalabilen maddelerdir. bu yüzden dışarıdan takviye etmek gerekebilir, yine de dozlar kafadan alınmamalı, moleküler metabolizmdan anlayan bir doktora danışılmalıdır.

ayrıca mitokondrinin ve diğer bir çok organelin anneden geçtiği doğrudur. (bkz: the seven daughters of eve* ancak mitokondri hücrede tek kopya halinde bulunmaz, yani embriyoda eşlenen mitokondriler ilkinin genç kopyalarıdır. hasarlı olmaları ancak ve ancak anneden geçen mitokondrilerin genelinde bulunan bir mutasyon/ hasar söz konusuysa olabilir.*

küçükken vergi iadesi zarfı dolduran çocuk

aileleri tarafından zorla bu işe itilmiş çocuklar da olabilirler:

- bilmemkim hanımın vergi iadelerini kızı dolduruyomuş, aah benim çilem nedir, sizi doğuracağıma taş doğursaydım.
- pöff tamam hadi getir dolduralım.*

en heyecanlı yanı o yaşta asla elinize verilmeyecek olan hesap makinesini kullanabilme şansıdır, arada zarf doldurmayı bırakıp makineyle oynamaya başlarsınız.

- bak anne adımı yazdım!

sawyer


(bkz: the power of cool)

--- spoiler ---
kate: come on. you're going to see jack.
sawyer: do i get a lollipop?

hurley: did that bird just say my name?
sawyer: yeah it did. right before it crapped gold.

sawyer: "well why don't we ask ol' al jazeera over here?!?"
charlie: "al jazeera's a network...

kate: you okay?
sawyer: never been better.
kate: what the hell were you thinking?
sawyer: [chuckles] i couldn't help myself. you just look so damn cute swingin' that pickaxe... chain gang looks good on you, freckles.

sawyer: my uncle died of a brain tumor. does that run in the family?
jack: what kind of tumor was it?
sawyer: the kind that kills you.

jack: stand up.
sawyer: why, you wanna see who's taller?

sawyer: you know what freckles, you taste like
strawberries.
kate: "you taste like fish biscuit.

sawyer: so..are you screwing jack yet?
juliet: no..are you?

there's a new sheriff in town, boys! y'all best get used to it.

crouching tiger, hidden dragon (nicknaming jin and sun)

jack: what are you doing?
sawyer: i’m comin' with you.
jack: you’re still on antibiotics.
sawyer: good thing i’m travelin' with my doctor then.

you never know yourself until you point a gun at a man.

michael: stop that!
sawyer: what are you gonna do, splash me!?

kate: somebody's in there
jack: sawyer
sawyer: right behind ya jackass

sawyer: (to jin) you're pretty scared, huh? scared, you understand scared, don't you? huh? if you ain't, you're going to be, bruce. folks down on the beach might have been doctors and accountants a month ago, but it's lord of the flies time, now.

you two arguing over who's your favorite other?

hurley:"dude you need to know that, there's been some chatter. after paulo and nikki and everything. well, tomorrow there's gonna to be a vote."
sawyer"a vote for what?"
hurley:"to decide whether or not to banish you."
sawyer:"banish me!? where?!"
hurley:"well there's debate about that, but the consensus was half a mile down the beach."

desmond david hume

'' you say there isn't any purpose, there's no such thing as fate, but you saved my life brotha, so that i could save yours''

bahçede

pek populer olmayan, bu yüzden de içinize sine sine dinleyebileceğiniz şarkılardandır. sertab'ın duru sesini duyabilir, belki ruhunun çıplaklığını da görebilirsiniz. alır götürür sizi gizli bir bahçeye, orada kendi anılarınıza sarınır, sislerin arasından ateş böceklerini izlersiniz.

bahçedeki dolunayla, laldeki hilal ay, şişedeki lal ile istanbul istanbul olalıdaki kırmızı yer gök birbirine karışır sonra, dalar gidersiniz.

...kendime benzettim yanışlarını

rindlerin akşamı

babam, gençliğinde söyler söyler ağlarmış.
bir yaz gecesi, demlenme ortamında söylemesi için istek geldiğinde, aralarda ''dınıdınınım'' diye girip şarkıyı mahvetmişliğim vardır, sırf gözlerimdeki yaşlar belli olmasın diye.

biten çubuk kraker poşetinin içinde kalan tuz

bunun bir de susam versiyonu vardır ki, susamlı çubuk kraker yiyen arkadaşın paketine dik dik bakılır ve '' dibini yiyecek misin?'' denir, arkadaş bir iç çekip paketi ellerinize teslim eder. sonrası fondip!

cri du chat sendromu

beşinci kromozumun kısa kolunda ((bkz: petite arm)) meydana gelen bir silinmeden dolayı oluşan hastalık. 46,-5p olarak gösterilir, kısmi monozomiye bir örnektir. larinks ve glottis anomalilerinden dolayı yeni doğanın ağlaması kedi miyavlamasına benzer, hastalığa ismini bu durum vermiştir.
silinmeyi taşıyan fetüslerde 50.000'de 1 canlı doğum şansı hesaplanmıştır. silinmenin kapsadığı alanın büyüklüğü hastalığın etkilerini de değiştirir, daha büyük silinmeler daha şiddetli etkilere ve daha kısa hayat süresine yol açar. yine de hastaların bir çoğu iyi bakımla konuşmayı, sosyal ilişki kurmayı ve kişisel bakımlarını yapmayı öğrenebilir.

türklere sorulan salak sorular

türkiye hakkında az çok bişeyler bildiğini zannettiğiniz ve daha bir kaç gün önce seçimlerin değerlendirmesini yaptığınız laboratuar teknisyeni ve patronunuzla aranızda şöyle bir konuşma geçerse ''evet bunlar salak'' diyebilirsiniz rahat rahat!

m: meriadoc
p: patron
t: teknisyen

p: futbolu sever misin?
m: aa tabi (hemen kikirder)
p: peki söyle bakalım almanya'dan hangi takımları biliosun?
m: bla bla bla(sayar üç beş tane, başta bayern munich olmak üzere)
p: ...(suratını asar, bayern munich'e gıcıktır çünkü)
p: türkiye'de de galatasaray var di mi?
m: evet, hatta super kupa'yı kazandık! (oley be bizim takımı bildi adama bak)
p: peki sen oynuyo musun futbol?
m: oynuyorum tabi arada, erkeklerle oynaması zevkli oluyo hem, kızsınız diye bişi yapamıolar siz onları rahat rahat tekmeliyosunuz ama(iyice gevşekleşir)
p: peki türkiye'de kadınların futboldaki durumu nasıl?
m: mmmh kadın takımları var ama çok başarılı değiller, amatör takımlar ya da alt lig ayarında takımlar var.
t: ama, oynamaya izinleri var mı? (tam olarak ''are they allowed'')
ben daha bişey diyemeden
p: bekle bekle, türkiye islam cumhuriyeti değil ki!
m: ... (mavi ekran)
t: ama yine de izinleri var mı? (bak hala konuşuyo!)
m: (kendini toparlar) tabii ki islam cumhuriyeti değil, ne diyorsunuz siz!
t: ama örtünmek zorunda değiller mi?
m: pekala, ben giymiyorum mesela!
t : ama...
m: örtünmek zorunda değilsin, kendi tercihine ve inancının kuvvetine bağlı bişey vs.
t: ... (ikna olmaz)

acı olan bunu söyleyebilen kadının okuduğu gazetede haftanın en az iki günü türkiye ile ilgili haberlerin çıkmasıdır. 
(bkz: bsg)

islamcılar kazandı terk ediyorum

bu ülke ne ''ya sev ya da terket'' ülkesidir ne de ''korktu, kaçıyor'' ülkesi. sevebilirsiniz, sevmeyebilirsiniz, eleştirebilirsiniz, kalabilirsiniz, gidebilirsiniz. ne kalanın gidene, ne de gidenin kalana laf söylemeye hakkı vardır zannımca. gidenin ne koşullarda gittiğini, aklını mı kalbini mi arkasında bıraktığını bilemez çünkü kalan. kalmanın da gerektirdiği fedakarlığı bilemez giden. ''ülkesine borçlu'' diyorsunuzdur belki ama ne borcu? bugünlerde çok sık konuştuğumuz vatan borcu mu mesela, birilerinin içi yanarken birilerinin kan kustuğu? bırakın herkes kendi hesaplaşmasını kendi içinde yapsın, giden de selametle gitsin kalan da selametle kalsın. ki bence gidenlerin çoğu bu ülkeyi kalanlardan daha çok seven ve günden güne mahvoluşunu görmeye dayanamayanlardır. digerlerinden korkarak yaşamanın hiç tadı yok çünkü...

yer yarılsa da içine girsem denilen anlar

yağmurdan dolayı yerler ıslanmış, basamaklar kayganlaşmıştır. bir yandan yürüyüp bir yandan arkasına dönüp dönüp arkadaşlarına laf yetiştiren meriadoc basamaklardan çıkmak durumunda kalır. ve adımını attığı gibi kendini önünde yürüyen çocuğun bacaklarına sarılmış olarak bulur. çocuğun bir bakışı vardır ki oyy. günün geri kalanı mecburen ''ya söyleseydin bari çocuğa onu sevdiğini, ayaklarına kapanmana gerek yoktu''ları dinlemekle geçer.

silikon tabancası

inşaat mühendisi baba sayesinde evin içinde bulunan matkapdübel, çeşitli boyda çiviler ve yıldız tornavida gibi devasa alet çantası ıvır zıvırlarındandır. en olmadık zamanda pencerelere silikon çekmeyen karar veren babanın çırağı ilan edilip bu tabancayla tanışabilirsiniz. tabancadan çok devasa bir şırınga biçimli olup silikon denen meret sayesinde leş kokar. işe yaradığını gördüğüm nadir alet edevattandır, özellikle matkabın tarafımdan deniz kabuklarını delip kolye yapmada kullanıldığını düşünürsek. 
bu çıraklığın bir de elektrik prizinin yerini değiştirmeye çalışan babaya yardım versiyonu vardır ki düşük dozda elektrik şokuyla sonlanmıştır.

gereksiz antibiyotik kullanımı

sorumlusu hastalığınızın ne olduğuna gerekli testleri yaparak değil, ezberden karar veren çok bilmiş (!) doktorlardır. gribim dersiniz, dayarlar size 1000 mg antibiyotiği, ooh sen sağ ben selamet. şunun bilinmesi gerekir ki; antibiyotikler bakterilere etki ederler, virüslere değil. bu zihniyetteki doktorlar yüzünden henüz yedi yaşındayken alerjisi olduğu bir türlü tesbit edilemeyen ve kafadan yaklaşık 50 antibiyotik iğnesi vurulan kardeşimin bağışıklık sistemi bir daha iflah olmamış, genel olarak ise özellikle gram negatif bakteriler piyasadaki antibiyotiklere karşı direnç kazanmıştır.

susam

henüz anne karnında olan müstakbel yeğenin takma ismidir efendim. adına çoktaan karar verilmiş olsa da inatla bize söylenmemekte, susam bey olarak lanse edilmektedir. kendisinin doğumu yaklaştığından dolayı doktor olan babası tarafından katı kurallar konulmuş, fotoğraflarının ifşa edilmesi yasaklanmıştır. oysa ben kendisinin yumuk yumuk ilk fotoğraflarını çekip deviantartta sergileme niyetindeydim. bu isteğim hain bir yasayla ertelenmiş olsa da, yasanın kendisini ifşa edip ne kadar zor koşullar altında teyzelik görevimi yerine getirmeye çalıştığımı belirtmek de yasak değil ya! bir de mail atmışlar kuralları, yeni nesil bir garip olmuş azizim.

susam bey hakkinda uygulama yonetmeligi

asagidaki kurallar, henuz gercek adi kesinlesmemis olup, bugune kadar 
annesi tarafindan konmus "susam" lakabi ile anilan ve aralik 2007 ayi icerisinde aramiza 
katilacak beyfendi icin gelistirilmistir.

1. susam beyin izinsiz olarak fotografini veya video goruntusunu cekmek kesinlikle yasaktir.

2. gerek izinsiz cekilen, gerekse izinli cekilmis goruntu yada fotograflarinin, 
yayinlanmasi, paylasilmasi, tanidik - tanimadik herhangi birine gonderilmesi veya
burada sayilmamis herhangi bir baska amacla internet ortamina tasinmasi kesinlikle 
yasaktir. buna, mail, kisisel bloglar, youtube, facebook ve benzeri ortamlar ile 
adi sayilmamis tum sanal ortamlar dahildir.

3. son 1 yil boyunca, devamsizliktan kalanlarin, susam'i ziyaretleri, aile reisinin iznine taabidir.

4. devamsizliktan kalanlar, istedikleri an, evimizi sinirsizca ziyaret edebilirler, 
ancak yukaridaki ilk 3 maddeye uymalari zorunludur.

5. hastaneden baslamak uzere, eve gelenler de dahil olmak uzere suam beyi gorebilecek 
pozisyona kadar yaklasan herkesin uzeri aranabilir, gerekirse cesitli donanimlarina 
gecici olarak el konabilir.

6. kurallara uymayanlar, tesadufen, teknik takip ile, istihbarat, ihbar, ispiyon ve benzeri her 
hangi bir yolla tespit edilebilirler. 

7. kurallari cigneyenleri aileye bildirmek (ispiyon etmek) arti puan olarak degerlendirilecektir.

8. kurallari cignedikleri tespit edilenler, kafamizda bold-kirmizi renkle boyanarak 
isaretlenecekler ve yakalandiklari kendilerine teblig edilecektir.

9. kurallara uymadiklari tespit edilenler, ilk defasinda 1 aylik, ikincisinde 3 aylik, 
ve ucuncusunde 30 yillik (otuz yil) veto yiyeceklerdir.

10. vetonun ne anlama geldigi ve ne sekilde uygulanacagi, aile reisine baglidir.

11. yonetmeligin uygulamasindan baba sorumlu ve yetkilidir.

12. annenin gafletinden ya da yumusak basliligindan faydalanarak
yasaklari delmeye kalkismak, sonuc alamasa dahi iki kat cezalandirilir.

13. bu yonetmelik, oncelikle ailelerin 45 yasin altindaki tum 
uyeleri icin gecerlidir. bu yonetmelik ayrica, aile fertlerinin yakin - uzak tum akraba, 
hisim, kuzen ve / veya benzerileri ile arkadaslarini ve arkadaslarinin arkadaslarini da 
kapsar.

14. bu yonetmeligin dagitimindan, anne sorumludur. 48 saat icinde ilgililerin
tumune ulastrilmasi icin 08.12.2007 tarihinde kendisine iletilmistir.

15. bu yonetmelik, yururlukten kaldirildigi bildirilinceye kadar gecerlidir.