1 Mart 2011 Salı

#blogumadokunma

24 ekim 2008'de engellenmiş bloggera erişim ilk. o zaman şöyle bir şey yazmışım:

her siteyi teker teker kapatmak yerine, orwell'in 1984'ünde olduğu gibi, kessinler interneti tamamen, her eve izleme cihazları koysunlar oradan beyin yıkama yayınları yapılsın, desinler ki türkiye refah içinde, devlet baba en büyük, biz de çılgınlar gibi tezahürat edelim. arada zıpçıktılık yapanları takip edip sokaktan toplasınlar; hayır hayır yatağından kaldırsınlar, vatan haini ilan edip hafızasını kaybettirene kadar işkence etsinler.

çok mu uzak görünüyor? telefonla konuşurken yanınızdan geçen bir polis silahını çekip vurabiliyorsa sizi, afiş asarken yakalanıp sağ girdiğiniz karakoldan ölünüz çıkabiliyorsa, sırf düşünüp yazıyorsunuz diye sırtınızdan vurabiliyorsa kimi 'kahramanlar', blog yazıp fikrinizi beyan ediyorsunuz diye kapınıza bir gün birilerinin dayanmayacağını nasıl garanti edebilirsiniz?


ilginçtir ütopya sayıp öngörmekten ziyade 'attığım' şeylerin gerçekleştiğini gördük. blogunda devlet eleştirisi yapan insanlara RTE'nin dava açması gibi mesela. insanların senelerdir yargılanmadan hapiste yatıyor olması mesela... kapı çalınca güvenle açabileceğimiz günler gelecek mi bilmem ama, en azından sivil itaatsizlik günlerinin gelmesi dileğim. koca koca diktatörlükler twitter aracılığıyla yıkılırken (hoş yerine yeni diktatörlüklerin kurulacağı malum ama) bizim hala kıçımızı yerinden kaldıramayışımız pathetic.

benim yeni yıl kararlarım arasında kendi sınırlarımı genişletmek, comfort zone'dan çıkmak, anlamaya çalışmak, artık sadece pasif bir 'cıkcıklayıcı' değil biraz da aktivist olmak vardı geçen sene. bazı konularda kendimi eğitmeye en azından başladım sanırım. kendimizi zorlamadıkça, yeni şeylere karşı test etmedikçe öğrenemeyiz. iş lafa gelince herkes 'demokrat, hoşgörülü, vs vs' ama ezber bozan en ufak olayda açıklar hemen su yüzüne çıkıyor. internet sansürü benim için, ve zannımca sansüre karşı olan herkes için 'ifade özgürlüğünün kısıtlanması'dır. dikkat edin, sizin hoşunuza gitmeyen şeyin kısıtlanması demiyoruz. bu ister bloggerla ilgili olsun, ister wikileaks ile, ister homoseksüellikle, ister azınlıklarla. bu gibi günleri dönüp de kendimize bakmakta kullanmalıyız; nefret söyleminden, seksist düşünceden, homofobiden, sansürden arındırılmış bireyler olma yolunda birer adım atarız belki.

hoşgörü kelimesine bir mim koymak istiyorum burada, üzerine uzun uzun yazmak istediğim bir konu ama : bir insanın başka bir insanı 'hoşgörmesi' diye bir şey olamaz. insan haklarıyla eşitlenmiş iki bireyden biri, diğerini hoşgörecek kadar üstün değildir hiç bir zaman. iki yüzlü olmayı bırakalım.