3 Mayıs 2009 Pazar

Ohrwurm

yurtta geceleri uyuyamayınca ntv radyo'da klasik müzik programlarını dinlerdim ne olduğuna bakmaksızın, zamanla bir program kulağımda yer edindi, geceleri ona rastlama umuduyla açar oldum radyoyu: ortaçağ, rönesans ve barok müziğini tarihi olaylarla ilintilendiren troubadour. (troubadour ortaçağ avrupasındaki gezgin şairlere verilen admış) küçükken ansiklopedileri açıp sırayla mitoloji kahramanlarının tanımlarını okuyan ben, tabii ki çok sevmiştim mitoloji kokulu müzikleri. üstünden çok zaman geçti, iskender savaşır'ın blogu defteriske rastladım. ve kimbilir belki de; her hafta klasik müzik konserine giden sevgilimin, buradaki alman lisesi kültürüyle yetişmiş arkadaşlarımın, bale geçmişi olup 'sanat ' bilgisinin üzerine bolca basan g.nin yanında kendimi daha fazla ezik hissetmemek için defteriskteki ders notlarıyla kendimi eğitmeye karar verdim.

müziği ders olarak dinlemek onu prangaya dönüştürse de zamanla, bilmenin sınırı yok sanırım. 'bilen' olmaktan büyük bir zevk alan biri olarak, burada herkes moleküler biyolog olduğu için her hangi bir konuda her hangi bir şey biliyormuşum gibi hissetmiyorum uzun zamandır. o yüzden çok geç olmadan yeni şeyler öğrenmem, kendimi 'yaşlanıyorum eyvah!' duygusundan kurtarmam lazım. bazı şeylere çok geç kalmışım gibi hissetsem de, üniversiteden mezun olup da öğrenmeyi bırakmayı reddediyorum.

hem ortaçağ müziğiyle beraber ortaçağ tarihini öğrenmek gezdiğim onca kaleye, kiliseye bir anlam vermeme de yarar belki :)

ben küçükken hep ortaçağ fransa'sında prenses olmayı isterdim.
ha bir de elf.

Üstadım cevap verdi:

− Nasıl? diye sordu. Geceleyin dağa çıkmak isteyen olursa engel olan mı var? Yoksa çıkmak sadece mümkün değil mi?

Sevimli Sordello parmağı ile yere bir çizgi çizdi.

− Görüyor musun? dedi. Güneş battıktan sonra bu çizginin ötesine bile geçemezsin. Gecenin karanlığından başka engel yoktur dağa tırmanmak için. Karanlıklar çıkışı imkânsız hale getirmekle çıkmak arzusunu da yok eder.

Hiç yorum yok: