özleyerek gitmiştim türkiye'ye, belki dönmeye karar veririm diye gitmiştim, anladım ki dönmem için hiç bir sebep kalmamış. heidelberg'te mastera kabul aldım, sevinemedim bile.
halbuki ben insanların hayatınızdan gidebileceğini; ailelerin, eşlerin, sevgililerin, arkadaşların kendilerine farklı hayatlar kurabileceğini kabullenmiş, hoşgörmeye bile başlamıştım. düzenler yıkılabilir, yeni düzenler kurulabilirdi bana göre. yeter ki insan kendine ihanet etmesindi. bir yanım düzene alışmak, bağlanmak isterdi de öbür yanım o düzenleri bozardı, bir yere alışmaya başlayınca anlardım ki gitme vakti gelmiş. belki de insanlar eninde sonunda gidecekler diye kendi ellerimle koparırdım tüm bağları. yine de bu sefer içime oturdu bir şey. belki bu gidişin kolay kolay dönüşü olmadığını bildiğimden, belki bu sefer gitmek değil de kalmak istediğimden. en çok da insanlara verdiğim emeğe acıdığımdan, emeklerimi bu kadar kolay çöpe atmak istemediğimden.
düzen bozup yeniden kurmak kişisel tarihimi silmek demek biraz da. yeni bir yer, yeni arkadaşlar, yeni bir ben. ancak sile sile hafızamı da kaybettim sanki. eskiden nasıl olduğumu, hayatın nasıl olduğunu konuşacak kimsem yok. hatırlatacak kimsem yok. bu da beni köksüz bir ağaç yapıyor. şimdilik iki sene daha heidelberg'teyim, ondan sonra biliyorum ki yine gideceğim. ancak kendimi yeniden anlatıp, yeni bir düzen kuracak gücüm olur mu bilmiyorum.
---
mayıs başı odtü'de şenlik zamanıdır. biz de evde oturup yeni türkü'den 'dönmek' dinleyip ağladık bu mayıs.

2 yorum:
Gösden ırak olmakla alakası yok bence bu durumun, dostluklar da pragmatist oluvermiş artık...
insanların gelip geçici oldugunu kavradım da, böylesi de ağır geliyor.
Yorum Gönder