The road goes ever on and on
Down from the door where it began.
Now far ahead the Road has gone,
And I must follow, if I can,
Pursuing it with eager feet,
Until it joins some larger way
Where many paths and errands meet.
And whither then? I cannot say.
The Road goes ever on and on
Out from the door where it began.
Now far ahead the Road has gone,
Let others follow it who can!
Let them a journey new begin,
But I at last with weary feet
Will turn towards the lighted inn,
My evening-rest and sleep to meet.
üç gün için bile olsa tüm yorgunluğuna değen, içime yaşama enerjisini yeniden dolduran bişey yaptım, italya'ya gittim. ucuz havayolu ryanair sağolsun; heidelberg- frankfurt hahn 2 saat, frankfurt- bergamo 1 saat, bergamo- milano 1 saat, yere adeta çarparak inmenin heyecanı paha biçilemez! dönüşte de korktum ama tek parça inebildik.
komik olan, beynimde benim için yabancı dilin almanca demek olması. 'etrafımdaki insanlar hiç bir fikrimin olmadığı bir dil konuşuyorlar ve ben anlamıyorum, demek ki almanca konuşmalıyım' diye düşünmeye başladım farkında olmadan ve birden kendimi almanca cümle kurmaya, bolca entschuldigen ve danke demeye çalışırken yakaladım. sonradan öğrendiğim kelimeler: cinque, grazie!
milano tam bir açıkhava alışveriş merkezi. daha havaalanında erkeklerin kıyafetleri belirgin biçimde stil sahibi olmaya başlamıştı, gidince gördüm ki daha da ağız sulandıranları varmış. genel trend slim fit takımlar, duble paça pantolonlar, mavi kolları kıvrılmış gömlek altına bej keten pantolon/şort, belki lacivert ceket. tabii ince uzun bir vücutla kombinlenmiş halde. kadınlar 7/24 topuklu ayakkabılı, bakımlı. kuzenim sağolsun kendileri üzerinden sosyal çıkarımlar bile yaptı: türkiye'de kadınlar evlendikten sonra kendilerini salıyorlarmış, bu erkeği kandırmakmış bir anlamda! sen evliliğin bütün fiziki ve manevi sorumluluğunu kadının üstüne yıkarsan olacaklardan şikayet etmeye hakkın olmaz beyim! milano çok keyifliydi, kuzenimle birebir zaman geçirmeyeli çok olmuştu, özlemişim. sokaklarda yürüdük bol bol, kafelerde oturduk, ben gelen geçene baktım o 'çok dik bakıyorsun' dedi, ben yakışıklı garsonların fotoğraflarını çektim o sildi. alışveriş yaptık tabii ki, ne aldın derseniz: badminton topu! ve tabii bi tunikle güneş gözlüğü. yanınızdaki mimar olunca milano'nun mimarisi hakkında bikaç ipucu alırsınız sanıyorsunuz ama nerdee! Ben gördüğümü söyleyeyim, genel olarak roma etkisi var binalarda, hepsi haşmetli, giriş katları yüksek, binalar almanya'dakilere göre daha çok katlı ve iklimin etkisi olsa gerek balkonlu taş binalardan bolca var. eski şehir yapısını koruyup onu modernleştirmeleri çok hoşuma gitti, bakıyorsunuz tarihi bir taş binada dolce&gabbana var, yanında da bir müze. kısa da olsa milano'yu 'yaşayabildim', sadece ana caddelerinde değil arka sokaklarında da yürüdüm, kaldırımında oturdum, kitapçısına girip dergi karıştırdım, ve tabii sinekleri tarafından ısırıldım!
milano duamo
venedik'e gitmek için sabah 6'da kalkıp 7:25 trenine bindik, 11:30'da venedik'teydik. daha trenden başlayan bir kalabalık vardı, venedik'se turist istilasına uğramış gibiydi. herkes kanallarını över, 'çok romantik' der venedik için ama benim nefesimi kesen san marco meydanı'nın denize açıldığı yer oldu. muhteşem yapıların arasından geçip denizi görmek, köprünün birinde durup tuzlu deniz kokusunu içime çekip rüzgarı tenimde hissetmek bambaşkaydı. tümüyle çok güzel olan bu şehir böylelikle benim en güzel şehirler listemde brugge'ü geçip birinci sıraya oturdu. yine de doyamadım venedik'e, kendimi şehirlilerin yerine koyup turistlere sinir oldum, o kadar kalabalık, o kadar yüzeysellik yakışmıyor bu şehre kesinlikle. dönerken ara sokaklardan yolumuzu bulmaya çalıştık, biraz kaybolduk biraz dinlendik ama trenimize yetiştik. trende kendimizden geçtik, akşam eve döndüğümüzdeyse ancak yemek yiyip- duş alıp kafamda havluyla uyuyakalabildim.
piazza san marco
dönüş yolunda hüzünlendim, nostalji olsun diye barok müzikleri dinledim, shuttledaki emekli olunca gezesi gelmiş 60 yaş üstü alman teyzelere gıcık oldum, gecenin 2sinde bile susmak bilmediler, eve döndüm, uyudum, hiç uyanmayayım bu rüya hiç bitmesin istedim. venedik'e az turistli bir zamanda, sokak sokak dolaşmak, kaldırımında oturmak, şehri yaşamak için tekrar gitmeye karar verdim.
---
ben 'keşke sen de olsaydın' dedim, o sustu.