8 Temmuz 2009 Çarşamba

gönlümüz kuş gibiydi dostlar, dünyaya kanat açardık

gittiğim bir yere bir daha gidememe fikrini sevmiyorum. 'kaç baharımız daha kaldı?' demek gibi bir şey benim için, ihtiyarlık kokuyor. ki zaten 'şurayı da görmüş olalım' diye rehber eşliğinde yapılan yolculuklar bana göre değil; elimde harita, sokaklarına gire çıka, kaybola kaybola tanımalıyım ben bir şehri. yollarında bisiklet sürmeli, ayaklarım şişinceye kadar yürümeliyim. belki biraz flört etmeli, şehrin havasını üstüme sindirmeli, yağmurun yağışını ya da akşam güneşini sevmeliyim. yaptığım her şeyi 'onunla da yapmalıyım bunu' diye yaşamalı, bir dahaki sefere kalmak için pansiyonları not etmeliyim. mesela brugge'deki o pansiyonda bir kere daha kahvaltı yapmalıyım! bir şehri yavaşça tanımalı, alışmalı ve unutmalıyım... bir dahaki sefere hatırlamak üzere.

bilimikliği bir kenara bırakırsak, ülkelerarası serbest ve ucuz dolaşım burada olmamın esas nedenlerinden biri. ve sen bunu okurken ben milano ve venedik'e aşık olmaya gidiyorum, sırtımda bir çantayla.

Hiç yorum yok: