1 Temmuz 2010 Perşembe

gone with the sin


almanya'daki ilk günümü hatırlıyorum. bol aktarmalı uzun bir yolculuktan sonra öğlen hostele yerleşmiş, yorgunluktan kafayı koyduğum gibi uyumuştum. bir 17 haziran pazarıydı. uyandığımda saatime baktım, 10:30 civarıydı; korktum, laba 9 da gidecektim güya. hava aydınlıktı, açık pencereden insanların sesleri doluyordu odaya; sonra fark ettim ki henüz pazar akşamıydı. böyle anlamıştım almanya'da güneşin yazları geç battığını- şans eseri hava yağmurlu değilse tabii. bugün fark ettim ki günler çoktan uzamış da kısalmaya başlamış bile- bahar uğramadı ya buraya, yazın bile bir ayı geçmiş, temmuz olmuş. hangi ara 2010 olmuş, hangi ara temmuz gelmiş derseniz, bilemem. dedim ya bahar gelmedi buraya, ekimden beri kış- belki sonbahar arada, 4 gündür de yaz. uzun kış içime çöreklenmiş, bilememişim, bugün bir uykudan uyanır gibi keşfettim. ben 12 m2lik odamdan çıkmazken aylar geçmiş. kendimi gittikçe daha koyu bir depresyona iterken bahar bir türlü gelmemiş. insanoğlunun üzüntüsünü bastırmak için yaptıkları ne çeşitli değil mi, içkiden kumara, romantik komediden dansa bir yelpazesi var. kendini çalışmaya vermek var mesela, dün yaptığım gibi gecenin 2sinde transfection yapmak için laba gitmek. ya da neşeli rolü yapmak var, insan ne de olsa bir süre sonra kendini de inandırıyor.

yazının akışında kayboldunuz sanmayın, benim düşüncelerim onlar, oradan oraya zıplıyorlar. ne diyodum, ha başlangıçlar ve sonlar. güçlenerek çıkıldığı sanılan sonlar. insan zamanla anlıyor, hiç bir şeye eskisi gibi üzülmediğini- üzülemeyeceğini. bu güçlenildiğinin göstergesi mi bilemiyorum, belki de kendimize bir noktadan sonra gizliden gizliye bir kaçış yolu belirlediğimizin, yavaş yavaş kalbimizi taşlaştırdığımızın göstergesi. artık eskisi gibi masum ve incinir olmadığımızın. bikaç sene önceki ben 'denizde daha çok balık var' diye düşünemezdi mesela, biliyorum. bir yandan acı çekerken bir yandan da mutlu olmazdı, ya da heyecanlanamazdı. ilk defa bir almanya akşamına uyanan kızdan çok uzaktayım, köklerinden kurtulmuş bir ağacım belki de. biraz taşlaşmışım, içim kurumuş belki , ama önüme bakıyorum. alt benliğimin benden habersiz yaptığı planlar varmış, onları uyguluyorum. ve onun bende sevdiği her şeyden adım adım uzaklaşıyorum.

---

Hiç yorum yok: