ilk göz ağrımdı buz pateni, bisiklet sürmekten bile daha çok zevk aldığım şeydi. bisiklet sürmek baharları çiçek kokusunu, yazları güneşi içe çekmek, rüzgarı yüzünde hissetmek demekse; buz pateni de saf tutku ve hız demekti. ve tabii estetikle adrenalin.
nerede adrenalin ve hız diye sorarsanız, tam ayağınızın altında derim. zeminin ayaklarımın altından kayıp gitmesi, hızı herhangi bir tekerlek üzerinde değil, bedenimde hissetmek, gittikçe hızlanırken vücudumu kırıp yön vermek...
hangi arada unutmuşum, hangi gündelik dertlere düşüp de vazgeçmişim bilmiyorum ama yaklaşık üç senedir buz pateni yapmıyordum. hey gidi günler, vakti zamanında cross da atardık spin de. uzun ısrarlarım sonucu sağolsun volkan buz pateni pisti buldu, gününü ayarladı, pazar sabahı bizi önce kahvaltıya misafir etti sonra da buz patenine gittik. bende bir sevinç bir içi içine sığamama! önce titrek bacaklarımı açmam gerekti tabi, o kalabalıkta zor olsa da yavaş yavaş hızlandım. ortalık 4-5 yaşlarında velet kaynıyordu, onlar kızaklı penguenlere tutunmuş kaymaya çalışıyorlarken sağımı solumu önümü ve arkamı sürekli kollamam gerekiyordu. seansın bitmesine az kala 'yaa 5 dakika daha' diyen çocuklar gibiydim, yorulsam da pissten çıkmak istemedim. düşündükçe hala içim mutlulukla doluyor, ne çok özlemişim!
biz pazar günü her şey dahil 8 €'ya mutluluk satın aldık. bundan sonra 2-3 haftada bir gidicem, kendime söz verdim. hazır evgeni plushenko da buz patenine dönmüşken, ben neden dönmeyeyim :)
favori buz dansçılarım marina anissina- gwendal peizerat
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
4 yorum:
beni bi kez götürmedin ya şu patene! aşkolsun cicim!
gelmek istiyo muydun:)
yesssss
en azından bi denemek!
o zaman ben gelince gidelim!
Yorum Gönder