11 Haziran 2008 Çarşamba

to be or not to be: obesity vs anorexia



özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında hastalık olarak görülmüş, şişman olanlar bi şekilde temel toplumsal ihtiyaçlarından mahrum bırakılmış, kenara itilmişlerdir. günümüzde ise, şişmanlık farkındalığı ve kabullenmesi olarak adlandırabileceğimiz, şişmanlara daha toleranslı davranma başgösterdi, ancak tam tersine zayıflara ''çok zayıf, kesin hasta, anoreksik'' yaftaları yapıştırılıyor. italya'da moda haftalarında 34 beden mankenlerin genç kızlara kötü örnek olması sebebiyle boykot edilmesi bunun başlangıcıydı.

ancak bir bilim insanı ve son zamanlarda obezite üzerine araştırma yapan biri olarak söylemeliyim ki, hastalık ile bir insanın metabolizmasının, kemik yapısının toplamı olarak oluşan görünümünün ayrımına varmak gerek. obezite ve anorexia vücuttaki mutant hormonların /genlerin yanı sıra beslenme alışkanlıkları ve bedensel aktiviteler sonucunda oluşmakta. deneylerde, vücudunda beslenme ve enerji mekanizmalarında görev alan proteinleri mutant olan ve potansiyel obez olabilecek farelerin, düzenli beslenmeyle obez olmadıkları kanıtlanmış. ancak, insanlara doğru beslenme ve doğru egzersiz yollarını öğretmek ve toplumu bununla ilgili bilinçlendirmek yerine, obeziteyi (ki amerika'da obezite için yeni çağın kanseri denmekte) ya da daha doğru bir deyimle aşırı kiloluğu meşru kılacak, ancak zayıflığı kötüleyecek yöntemler seçilmekte. bence bu da toplumu ikiye bölmenin yollarından biri.

bilinçli olarak kusarak, psikolojik ya da hormonal nedenlerden dolayı anoreksik olmak başka bir şey, düzenli beslenerek ve spor yaparak, ya da hızlı bir metabolizmadan dolayı zayıf olmak başka bir şey. o yüzden zayıfları anoreksik diye yaftalama modası en az şişmanlara vebalı gibi davranılması kadar mide bulandırıcı. normalde zayıfsanız, kendi bedeninizi tanıyor ve kilo aldığınızı, metabolizmanızın değişmeye başladığını hissedip ''yaa kilo aldım ben'' diyorsanız, ''şuna bak kilo almışmış kime diyosun sen be'' diye cevaplar almak bir o kadar da can sıkıcı. çünkü türkiye'de insanlar kendi bedenlerini tanımak yerine, kendilerini başkalarıyla karşılaştırarak zayıf/şişman/çirkin/güzel oldukları kanısına varıyorlar. ve karşılarındaki insanı bir şekilde ezerek tatmin edebiliyorlar kendilerini ancak. buna yine normalde zayıf olan biri kilo alınca ''götün kocaman olmuş'' demek de dahil.

ha şişmanlar bunu yıllarca çekti, biraz da zayıflar çeksin de diyebilirsiniz. modern yaşamın gereği zannettiğimiz ancak reklamların sürekli zihnimize pompaladığı kadın imajı var yıllardır bir yanda da. bu yüzden bütün o botoxlar, 34 beden olucam diye yapılan şok diyetler, yaz sezonu bitince geri alınan kilolar. ve bunların yanında bu resme uymayan insanların aşağılanması, aşık olma haklarının bile ellerinden alınması. ancak dediğim gibi bütün bunların arkasına saklanmak çare değil, çünkü şişmanlık yaşlanmayla beraber eklem yıpranması, kolesterol ve kalp rahatsızlıklarını da beraberinde getiriyor. ortaokul yaşlarındaki bir çocuğun kola içerek aldığı haftalık şeker miktarı orta boy bir kavanozu doldururken, ya da hayatımızda dürüm adana yanında diyet kola içip, ''ay şekerim su içsem yarıyor ne yapayım'' diyen insanlar varken hala, bunların arkasına saklanmak komik geliyor.

hastalıkla, sudan sebepleri bir kenara ayırıp, kendi bedenlerimizle barışmanın vakti geldi. çünkü ancak sağlıklı vücut, kaç kilo olursa olsun güzel ve verimli.


http://www.independent.co.uk/...sed-to-it-802611.html

Hiç yorum yok: