yayla evimizin bahcesinde bir visne agaci vardi bir zamanlar. hic gormedigim dedemin diktigi, ananemin her suladiginda "dedecagiz dikmisti bunu" dedigi bir agac. ilk tirmanmayi denedigim, ilk kez dustugum, bahcede saklambac oynadigimizda saklanmak icin ilk kostugum... dibindeki toprakla oynayip ellerimi kirlettigim, kirlenen ellerimi tulumbada yikamaya kalkinca arilarin saldirisina ugradigim agac. her yaz yesiller icinde gorurken onu, bahara denk gelen bir kurban bayraminda beyaz giyindigini gorup sasirdigim. turlu rituellerle recelini yaptigimiz, recel yaparken bir yandan da gizliden gizliye yedigimiz visnelerin sahibi.
onceleri cok cok kucuktum, visne toplama gunlerinde ancak kova tutma gorevi benimdi. sonra yandaki kulubenin catisina cikip ulasabildigim dallardan toplamaya basladim visneleri. sonra o kulubeyi yiktilar. agaca cikabilecek kadar buyudugumde kardesime devrettim kova tutma gorevini. o zamanlar agaca cikabilmek icin sira beklememiz gerekirdi, yaz evimiz cocuk civiltilariyla doluydu cunku. zamanla o sira azaldi, agac bana kalabilirdi biraz mucadele etsem. ama o visneleri yalniz yemenin pek de bir tadi kalmamisti.
sonra bir yaz geldik baktik ki o agaci kesmisler. yan taraftaki bos arsaya dukkan yapmak icin. bize tek kelime etmeden.
diyecegim o ki bazilari ne aldiklarini bilmeden, futursuzca kesip alabiliyorlar bir yaninizi. sonrasi, sonrasi koca bir bosluk.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder